Bellagio, İtalya’nın
kuzeyinde, Lombardiya bölgesinde yer alan küçük bir kasaba. Ters bir Y harfini
andıran Como Gölü’nin tam orta noktasında, bir burunda yer alıyor. Ulaşması
biraz dert ama eğer siz de benim gibi gölleri, göl kıyısındaki yerleşim
yerlerini ve yeşil doğayı seven biriyseniz mutlaka Bellagio’yu görmelisiniz.
Milano’ya gelen hemen
herkes, denizsiz Milano’nun sayfiye yeri niteliğindeki Como Gölü’nü mutlaka
görür. Como Gölü’nün İncisi diyorlar
Bellagio’ya. Como Gölü’nün kıyısındaki en büyük kentler Como ve Lecco. İkisi de
birer il merkezi ve siz Bellagio’ya her ikisi üzerinden de ulaşabilirsiniz.
Lecco’dan günde yalnızca birkaç tekne kalkıyor ama otobüs kullanma şansınız da
var. Como’ya göre karayolu daha kısa olduğu için Lecco’dan Bellagio’ya otobüsü
öncelikle tercih edebilirsiniz. Como’dan
ise tekneler daha sık kalkmakla birlikte fiyatlar biraz uçuk. 10,50 avro gibi
bir fiyatı vardı yanılmıyorsam. Dilenci vapuru gibi kıyıdaki bütün köylere
uğradığı için Como’dan Bellagio’ya varması 2 saat sürüyor yaklaşık olarak. Tekneyle
yolculuk etmek çok güzel manzaralar sunuyor olmalı ama biz Como’ya kadar özel
araçla geldiğimiz için, Bellagio’ya da özel araçla devam etmeye karar verdik.
Bellagio, ters Y şeklindeki Como Gölü'nün ortasında yer alıyor* |
Bellagio epeyce küçük bir
yer olduğundan ve fazlasıyla sapa bir noktada bulunduğundan, demiryolu ulaşımı
yok. Ya karayoluyla tehlikeli ve pek keskin dönüşleri olan dar dağ yollarını
kullanacaksınız; ya da tekneleri. Araçla giderken, biraz da bölgenin yabancısı
olduğumuz için ziyadesiyle tedirgin olduk. Yollarda çok keskin dönüşler var.
Yer yer uçurumların yanıbaşından geçiyorsunuz. Yollar dar mı dar. İki araç yan
yana geçerken biri yol vermek zorunda kalıyor bazen. Tabii bu durumda hız da
yapılamıyor. 30 kilometrelik yolu yaklaşık 1 saatte alarak Bellagio’ya
varıyoruz.
Aracımızı iskelenin hemen
arkasındaki açık otoparka bırakıp yürümeye başlıyoruz. Burası da fazlasıyla
gösterişli bir yer. Binalar çok şık ve bakımlı. Binaların altında kafeler,
restoranlar var. Sahil kısmında açıkhavaya da masa ve sandalyeler koyulmuş ama
günün bu saatinde hepsi boş. Herhalde tekne iskeleye uğrayıp –çoğunluğu turist
olan- yolcularını bırakınca biraz şenlenir etraf.
Bellagio'nun şirin sokakları |
Sahil boyunca yürüdüğümüz
cadde bitince, bir binanın altına açılmış geçitten geçerek Giuseppe Mazzini
Meydanı’na varıyoruz. Buradaki restoran ve dükkânlar çok güzel. Durmayıp devam
ediyoruz. Bellagio’ya manzara izlemek için geldik. Yemek için Como’ya geri
döneceğiz çünkü. Derken yol hafiften kıvrılmaya de dikleşmeye başlıyor.
Villaların arasındaki
daracık yollardan geçerek, varmak istediğimiz yere, burnun en uç noktasına
varıyoruz. Burada ufak bir çekek yeri ve balıkçı sığınağı var. Taştan yapılma
şık bir mendirek bulunuyor. Ucunda seyir yeri var. Bellagio’da en sevdiğim yer
burası oldu. Fotoğraf çektikten sonra biraz dinleniyor ve gerisin geri yürümeye
başlıyoruz.
Burunun en uç noktasındaki seyir terası |
Balıkçı barınağı ve taş mendirek |
Bellagio çok dağınık.
Yerleşim bir yerde yoğunlaşmış değil. Burnun sağ kıyılarında da mahalleler var.
Aldığımız broşürde tüm mahalleleri dolaşan 2 saatlik bir yürüyüş rotası
önerilmiş ama biz bunu yapmayacağız. Arabamıza atlayıp buraları araçla
geçeceğiz –görülmeye değer bir şey varsa durmak koşuluyla!
Geri dönüşte aynı
sokaklardan geçmeyip, ara sokaklara saptık. Merdivenli, çok şirin, dar sokaklar
vardı. Bellagio’nun da çok zengin bir yer olduğunu söylemiştim. Bu küçük
kasabada bile ünlü ve lüks İtalyan markalarının mağazaları var. Yöresel ürünler
satan dükkânların vitrinlerinde kurabiyeler ve İtalya’nın meşhur limon
likörleri limoncellolar sıra sıra dizilmiş. Yemeği Como’da yiyecektik ama
evyapımı kurabiyelere karşı koyamayıp birer tane aldık. Değişik değişik evler,
villalar, kilise ve sokaklar görerek aracımızı bıraktığımız yere geldik.
Kasabanın çok hoş bir
dokusu olmakla birlikte, çok çarpıcı “aman Allahım!” dedirtecek güzellikte bir
eseri yoktu –burundaki manzara dışında. Arabamızla kasabanın diğer uzak
mahallelerinden de geçtik. Görülmeye değer bir şey varsa duracaktık fakat bizi
durduracak bir şeye rastlamadık. Yol üstünde ufak bir kilise ve zeytin ağaçları
gördük. Ben yanlış mı gördüm acaba diye tereddüt ettimse de bulunduğumuz
mahallenin adının Oliverio (Zeytinlik) olduğunu görünce emin oldum. Sonra eve
varınca bu iklimde zeytin nasıl yetişir diye İnternete bakınca gördüm ki,
burası Avrupa’da zeytin yetiştirilen en kuzey noktaymış. Şaştım kaldım!
Bellagio’da bir de
Denizcilik Âletleri Müzesi (Museo degli Strumenti per la Navigazione) varmış
elimizdeki broşürün söylediğine göre fakat biz girmedik. Bellagio’da
geçirdiğimiz vakit hepi topu 2 saatti. Bizim bolca vaktimiz olduğu için
gezimize dâhil ettik. Fakat turistik
olarak mutlaka görülmesi gereken bir yer değil. Size sunacağı, daha ziyade
doğal güzellik. Ama eğer aradığınız buysa, mutlaka uğrayın!
San Giacomo Kilisesi |
"Dar" sıfatını sonuna kadar hak eden sokaklar |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder