Yûşâ Tepesi ve Hz. Yûşâ
Türbesi, İstanbul’un en kutsal mekânlarından biri. İstanbul’un Anadolu
Yakası’nda, Beykoz ilçesine bağlı Anadolukavağı mahallesinde bulunuyor.
Türbenin bulunduğu tepeyi özellikle ziyaret edenler bulunduğu gibi,
Anadolukavağı’na giderken uğrayanlar da var.
Hz. Yûşâ Kabri' girişindeki 1892 tarihli beyit |
Tarihî kaynaklara
bakıldığında, buraya Hıristiyanlık öncesinde de kutsallık atfedildiği
anlaşılıyormuş. İlk önceleri Zeus’un adına bir tapınak varken, Bizans döneminde
Hıristiyanlığın kabulünden sonra burası bir kiliseye çevrilmiş. Kilise bir
depremde yıkılınca Osmanlılar döneminde yerine bir mescit yapılmış.
Hz. Yûşâ Camii (Fotoğraf: galpay) |
Tepenin peygamber makamı
olarak nam salması ise daha yakın bir tarihe dayanıyor. Rivayete göre Kanuni
Sultan Süleyman’ın sütkardeşi ve aynı zamanda İstanbul’un ulularından olan
Yahya Efendi, bir gece rüyasında Yûşâ Peygamberi görmüş. Hz. Yûşâ, yerini
belirterek, Yahya Efendi’yi ziyaretine çağırmış. Yaşadığı dönemde bilgisiyle
rakipsiz olan Yahya Efendi, Yûşâ peygamberin makamının Filistin’de olduğunu
bildiğinden, çok şaşırmakla birlikte rüyasına kulak asmamış. Ertesi gece aynı
düşü ikinci kez görmüş. Şaşkınlığı daha da artmakla birlikte, yine “rüyayla
amel olmaz” diyerek bir şey yapmamış. Bir sonraki gece aynı düş üçüncü kez
yinelenince kalkıp söylenen mekâna gitmiş ve bölge insanına sorular sorarak
işin iç yüzünü anlamaya çalışmış. Bir çoban, 10 yıldır orada sürü otlattığını
söylemiş ve bir nokta göstermiş. Gösterdiği noktada pek leziz ve gür otlar bulunmasına
rağmen koyunlar o noktaya gelince ilerlemez; o noktanın iki yanından geçer
gider; daha sonra gösterdiği bir başka noktada yine birleşirlermiş. Bunun
üzerine Yahya Efendi, çobanın belirlediği noktaların etrafını çevirmiş ve Yûşâ
peygamberin makamının burası olduğuna karar vermiş. Çobanın gösterdiği o ilk ve
son noktanın arası yaklaşık 17 metre. Yani Hz. Yûşâ’nın ünlü kabrinin boyu
kadar.
Hz. Yûşâ'nın ünlü 17 metrelik kabri (Fotoğraf: galpay) |
Yatırın peygamber kabri
olduğu inancı, genellikle Yahya Efendi’nin bu manevî keşfi ile ilişkilendirilse
de, mezarın boyutuyla ilgili rivayetler daha da çeşitli. Bir rivayete göre
mezar, peygamberin şahsına duyulan saygıdan dolayı özellikle büyük yapılmış;
bir başka rivayete göre zâtın yattığı yer tam bilinmediği için, üç aşağı beş
yukarı isabet eder düşüncesiyle kasten büyük tutulmuş; son rivayete göre burada
Hıristiyanlık öncesi dönemde devler yaşadığına ve burada bir dev mezarı
olduğuna inanılırmış. Daha sonra Hıristiyanlığın doğuşu ile bu inanış biraz
değişmiş, İslamiyet’in doğuşuyla da İslam inancına harmanlanmış.
Ayrıntılar her ne olursa
olsun, bugün Hz. Yûşâ’nın kabri İstanbul’un en kutsal yerlerinden biri olarak
kabul görüyor. Üsküdar’daki Aziz Mahmut Hüdayi Hazretleri, Sarıyer’deki
Tellibaba ve Başiktaş’taki Yahya Efendi yatırlarıyla birlikte Hz. Yûşâ
İstanbul’un en ulu 4 evliyası arasında sayılıyor. Kimileri, bu dört uluların
İstanbul şehrini kazalardan, belalardan, afet ve salgınlardan koruduğuna
inanırken, kimi de denizci ve balıkçıların dostu olduğunu söylüyor.
Sanıyorum ki, peygamber
olduğu sanıldığından içlerinde en kıdemlileri Hz. Yûşâ olarak görülüyor. Çünkü
yatır yılın her günü ziyaretçi akınına uğruyor. Bilhassa cumaları, üç aylarda,
Ramazan’da, kandillerde, kandil arifelerinde, bayramlarda ve bayram
arifelerinde ziyaretçi sayısı daha da artıyor.
Belediye ve müftülük
yatır çevresini titizlikle düzenlemiş. Yatıra çıkan yol genişletilmiş, çok
sayıda park yeri inşa edilmiş, kabir, kabrin yanındaki cami, seyir terası ve
meydan yenilenerek turizme kazandırılmış. Daha ziyade yerli turistlerin akın
ettiği türbeye, yabancı turist olarak en çok Araplar geliyor.
Şimdi Yûşâ Tepesi’ne
nasıl gidileceğini anlatayım. Tepe, Beykoz’un Tokatköy ve Anadolukavağı
semtleri arasında yer alıyor. Özel araçla gitmek bir seçenek. Sahilden ya da Kavacık
Kavşağı’ndan Yeni Riva Yolu’na bağlanarak gidebilirsiniz. Anadolukavağı ya da
kahverengi Hz. Yûşâ Tepesi tabelalarını izlemelisiniz.
Peki benim gibi arabası
olmayanlar bu mekânı nasıl ziyaret edebilir? Toplutaşıma araçları buraya
gelebilmek için bir diğer seçenek.
- Üsküdar (15) veya Kadıköy’den (15BK) otobüse binerek Beykoz’a gidin. Beykoz’da 15A’lara binebilirsiniz. Yûşâ Tepesi durağında ineceksiniz
- Kacavık Köprüsü’nden geçen herhangi bir otobüse binin. İkinci Köprü’yü kullanan otobüslerin neredeyse hepsi bu duraktan geçer. İndiğiniz zaman üstgeçitten üstyola çıkın ve 15A’lara binin.
15A (Kavacık-Anadolukavağı) otobüsleri gün içinde iki yönden de her otuz dakikada bir kalkıyor. Kaçırırsanız bir sonrakini beklemek zorundasınız. 15A’lar dışında başka otobüs ya da minibüs yok. Kavacık-Yûşâ Tepesi arası yaklaşık 40-45 dk sürüyor.
Otobüsler sizi tepenin
altındaki yolda bırakıyor. Yukarı çıkmak için tek yol tabana kuvvet!
Ziyaretçiler genelde belediyelerin özel gezi otobüsleriyle getirdiği kadınlar.
Bazı hanımlar toplaşıp minibüs kiralayarak da gelebiliyor. Tabii onlar tepeye
kadar araçla çıkabiliyor. Eğer araçlarında boş yer varsa el işareti yapmanız
durumunda sizi hayrına yukarı çıkarmayı kabul edebilirler. İnmesi olmasa da,
çıkması biraz yorucu. Özellikle yaz günlerinde tempoyu iyi ayarlayamazsanız
terlemeniz işten bile değil. Bu nedenle yukarı çıkan bir arabaya ya da otobüse
el kaldırarak şansınızı denemek mantıklı.
Yukarı da çıktıysanız
sıra girişe gelmiş demektir. Bunun için iki yol izleyebilirsiniz. Birincisi
sağdaki cami girişinden girmek. Kısa bir ağaçlıktan geçip cami tuvaletleri ve
şadırvanının yanın geliyorsunuz. İbadet etmeyi düşünüyorsanız burada abdest alabilirsiniz.
Ardından çıkıp camiye girebilirsiniz. Cami tarihî bir mekân olmakla birlikte
oldukça sade tasarlanmış. Türbenin yanında şu an kullanılan cami, Sadrazam 28.
Çelebizade Mehmet Sait Paşa tarafından 1755’te yaptırılmış. O zamanlar dahi
öylesine çok ziyaretçisi olurmuş ki, 3. Selim (1789- 1808) döneminde bir süre,
izdiham yaşanmasın diye burada mevlit okunması bile yasaklanmış.
Caminin hemen
arkasındaysa tepenin o eşsiz manzarasını sunan seyir terası bulunuyor. Burası
tıklım tıklım. Taş zeminde piknik yapan hanımlar mı istersiniz, oyun oynayan
çocuklar mı, Kuran-ı Kerim okuyan insanlar mı… Manzara insanı tutsak ediyor.
Ayrılmak öyle zor ki… Önce karşı kıyının neresi olduğunu anlamakta
zorlanıyorsunuz. Boğaz’a görmeye alışık olmadığımız bir noktadan bakıyoruz
çünkü. Karşı kıyının Avrupa mı Anadolu mu olduğunu tartışanlar vardı hattâ.
Tarabya Oteli’nden kıyıyı göz takibine alıp, semtleri sıralayınca anladık ki
Rumelikavağı’na bakıyoruz. Anadolukavağı’nın Avrupa’daki kardeşi…
Yûşâ Tepesi'nin nefes kesen manzarası (Fotoğraf: Banucan) |
Seyir terasından çıkınca
tepenin asıl sahibine gidiyoruz. Hz. Yûşâ’nın kabrinin bulunduğu hazire,
duvarlarla çevrilmiş, sınırlı sayıda ziyaretçi alabilecek bir yer. Güzel
planlanmış bir sistem var. Yanyana iki kapı yapılmış. Sağ kapıdan giren
ziyaretçiler, kabri çepeçevre dolaşarak sol kapıdan çıkıyorlar. Kimileri dilek
diliyor, kimileri içinden bir dua okuyor, kimileri de uzun dakikalar boyunca
Kuran-ı Kerim okuyor.
Her telden insan var.
Köylüsü de kentlisi de. Özellikle modern giyimli hanımların çokluğu dikkat
çekiyor. Gençlerin sayısı da bir hayli fazla. Giderken yaşlı teyzelerin
arasında çok göze batacağımızı düşünmüştük hâlbuki. Düğünlerin yoğunlaştığı yaz
döneminde sık sık gelin ve sünnet çocuğu ziyaretleri de gerçekleştiriliyor Yûşâ
Tepesi’ne. Gün oluyormuş, park yerleri yetersiz kalıyormuş.
Elbette manzara izlemek
için gelen ziyaretçiler de var ama Yûşâ Tepesi’nin ziyaretçileri genelde ibadet
için orada. Kimseden bir kötülük gelmeyeceği, herkesin belli bir amaç için
orada olduğu çok belli. Okunduktan sonra başkaları da yararlansın diye ortalığa
bırakılan Yasin-i Şerifler, dağıtılan lokumlar, akide şekerleri, piknikçilerin
ikramı börekler, çörekler… Tepeye inerken ve çıkarken hiç tanımadığınız
insanların size arabalarını açması, hiç tanımadığınız, belki de bir daha hiç
göremeyeceğiniz insanlarla ahbaplık kurmak, sohbet etmek, birlikte dua etmek ve
dertleşmek İstanbul’da artık yalnızca bu tepede yaşayan şeylermiş gibi
görünüyor.
Kabrin bulunduğu avludan
çıkınca panayır yeri gibi bir alanla karşılaşıyorsunuz. Tespih, başörtüsü,
seccade, Kuran-ı Kerim gibi dinî şeyler satan dükkânların yanında, yerli köylülerin
yetiştirdiği organik köy ürünleri, ev yapımı poğaçalar, börekler, gözlemeler ve
ayranlar satan yerler de var.
İnsanlar genelde bu
mütevazı lezzetlere burun kıvırıyor. Ama şehirde bir bardak kahveye 10 lira
vermekten rahatsız olmuyor. Bu derme çatma dükkânlardan alacağınız bir kuru köy
ekmeği ya da içeceğiniz bir bardak çay o köylüler için çok şey ifade ediyor.
Tepeden inişinizi
otobüsün Yûşâ Tepesi durağından geçiş vaktine denk getirmeye çalışın. Durağın
karşısındaki kafeden söylediklerine göre genelde otobüs oradan çeyrek geçe ve
çeyrek kalalarda geçermiş. Ama hiç belli olmuyor, bizim beklediğimiz otobüs tam
6 dakika erken geldi. Eğer otobüsün gelmesine daha çok varsa, bu dediğim kafede
bir çay içebilirsiniz. Beklerken gördük ki, tavukları ve mantarı pek meşhur.
Belki denemek istersiniz.
Eğer Beykoz yönünden
geldiyseniz ve vaktiniz varsa mutlaka Anadolukavağı’na da uğrayın. Yûşâ
Tepesi’yle Anadolukavağı arası yaklaşık 4 km. Yokuş aşağı bir yol olmasına
rağmen, orman içinden geçtiği için biraz ıssız. Yollar da biraz virajlı. Olası
trafik kazalarını göz önünde bulundurursak yürümemekte fayda var. Otobüsle 10
dakikalık bir yol.
Anadolukavağı’na
gerçekleştirdiğim geziyle ilgili yazıma şuraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder