Nantes, (Türkçe
telaffuzuyla Nant) Fransa’nın kuzeybatısında yer alan sakin bir şehir. Sakin
dediysem ufak tefek bir taşra kenti gelmesin aklınıza. Fransa’nın 6. büyük
şehri burası. Blogta yazdığım diğer şehirlerin aksine birkaç günlüğüne ziyaret
edip ayrıldığım bir yer değil Nantes. Erasmus öğrencisi olarak gidip 1 yıl
yaşadım burada. Bu yüzden yazdıklarım bir turistin gözünden değil, şehrin
yerlisi sayılabilecek birindendir bu yönüyle J
Nantes panoraması |
Nantes’ın tarihî,
turistik ve doğal güzelliklerden birazdan söz edeceğim. Şimdi Nantes’a öğrenci
olarak gitmek isteyenler olabilir düşüncesiyle, biraz şehrin karakterinden,
ruhundan, dokusundan bahsedeyim.
Nantes, “öğrenci kenti” sıfatını sonuna kadar
hak eden bir yer. Nantes Üniversitesi şehrin dört bir yanına yayılmış
yerleşkeleriyle binlerce öğrenciye evsahipliği yapıyor. Bu nedenle her daim
canlı ve kalabalık. Yabancı öğrenciler için devlet yurtlarında konaklama
olanakları Fransa’nın diğer şehirlerine oranla çok daha iyi. Açıkta kalma
olasılığınız yok gibi. Tüm yurtlar tek kişilik özel banyolu odalar
sunuyor.
Kültür, sanat, gece
yaşamı, bunca öğrencinin olduğu bir şehirde ister istemez gelişmiş oluyor. Pazar
günleri hariç bu şehirde asla sıkılmazsınız, mutlaka yapacak bir şey
bulursunuz.
Şimdi gelelim gezginlerin
beklediği bölüme! Nantes, Fransa’nın diğer büyük şehirlerine kıyasla “güzel”
bir şehir sayılmaz. İkinci Dünya Savaşı sırasında bombalanmış. Herhalde güzel
bir yanı vardıysa da bu bombardımanda yıkılmış. Paris gibi, Bordo gibi,
Toulouse gibi, Strazburg gibi kendine has bir mimari dokusu yok. Ama çok geniş,
yemyeşil caddeleriyle ferah bir kent görüntüsü çiziyor.
Nantes’ın ortasından
Loire Irmağı geçiyor. Fransa’daki tüm akarsular gibi coşkun ve geniş. Eni, yer
yer bizin Haliç’inki kadar olabiliyor. Şehrin tam merkezinde kuzeyden gelen
Erdre ve güneyden gelen Sevrès ırmakları birleşiyor. Loire’ın tam ortasında çok
büyük bir ada var. Bu ada şehrin modern yüzü sayılabilir. Büyük bir alışveriş
merkezi, yüksek toplukonutlar, gar ve eğlence parkları var. Daha ayrıntılı
anlatacağım.
Şehrin merkezini teşkil
eden semtin adı Commerce. Şehrin dört tramvay hattının üçü bu semtte kesişiyor.
Şehrin en kalabalık yeri burası. Her an tıklım tıklım. Bankalar, giyim
mağazaları, restoranlar bu semtte yoğunlaşıyor. Semte adını veren Commerce
Meydanı’nda (Place du Commerce) bizdeki D&R’lara benzeyen dev bir kitabevi
zincirinin şubesi, ülkenin en ünlü sinema zincirinin bir şubesi, şehir
merkezindeki tek McDonald’s restoranı, tipik Fransız kafeleri, ve yan yana
sıralanmış üç Türk kebapçısı var. Döner ve kebabın Fransa’da, bilhassa
Nantes’ta ne kadar meşhur olduğunu tahmin bile edemezsiniz.
Loire Irmağı ve Donanma Müzesi olan eski savaş gemisi, arka planda o çirkin Tour de Bretagne denen gökdelen |
Commerce Meydanı’nın
hemen arka sokağında Kraliyet Meydanı (Place Royale) var. Fransa’da kraliyet çok
uzun süre önce yıkılmış olmasına ve krallığı anımsatan tüm yer adları
değiştirilmesine rağmen burası her nasılsa kalmış. Burası şehrin meydanları
içinde en havalı olanı. Ortasında çok hoş bir havuz var. Meydan çevresinde yine
bankalar, restoranlar ve şehrin en ünlü kafeteryası olan Taverne Maître Kanter
var. Fransız kafelerinde çok sevdiğim bir özellik var. Mekân ne kadar lüks ve
pahalı olursa olsun içecek fiyatları üç aşağı beş yukarı ortalama kafelerdeki
fiyatlarla aynı düzeyde. Bu nedenle eğer bir yerde içecek molası vermek
isterseniz burayı tercih edebilirsiniz. Orada yaşadığım süre boyunca bir
öğrenci olarak benim uğrak noktamdı burası.
Buraya kadar gelmişken,
şehrin ikinci büyük dinî yapısı olan St. Nicolas Kilisesi’ni ziyaret
edebilirsiniz. Benim orada yaşadığım zamanlarda bu kilisede “Doğu’da
Hıristiyanlık” temalı bir sergi vardı. Türkiye’yle ilgili önemli bir bölüm
ayrılmıştı. Bizim Türkiye’den geldiğimizi öğrenince çok ilgi göstermişler, bir
sürü sorular sormuşlardı.
Place Royale ve arkada solda Taverne Maître Kanter |
Bu bölgenin bir diğer
önemli adresiyse Pommeraye Pasajı. Küçük bir alışveriş merkezi konumundaki bu
pasaj iç tasarımıyla dikkat çekiyor. Her gelen mutlaka bol bol fotoğraf
çektiriyor. Siz de yapın. Pasajın girişindeki tarihî çikolatacıya girmeyi de
ihmal etmeyin.
Place Royale’e açılan
caddelerden Crébillon Caddesi’ni izlediğinizde Graslin Meydanı’na varıyorsunuz.
Burası da şehrin tarihî operaevine evsahipliği yapıyor. Çok güzel bir tasarımı
var. Dışarıdan sade görünse de içerisi çok güzel. Saraydan Kız Kaçırma da dâhil olmak üzere pek çok etkinliğe gittik.
Eğer denk gelirseniz mutlaka bir opera izleyin burada. Meydandaki bir diğer
önemli adres de La Cigale. Şehrin en lüks restoranı. İçerisi bir harika.
Duvarlar birer sanat eseri. Parama kıyıp, şöyle dört başı mamur bir yemek hiç
yiyemedim ama sırf süslemeleri doyasıya seyretmek için arada bir kaçar bir
tatlı yer ya da bir kahve içerdim La Cigale’de.
Meşhur şatonun yukarıdan görünüm |
Şimdi de şehrin eski
merkezine yönelelim. Şehrin en önemli yapısı kuşkusuz Château des ducs de
Bretagne (Bretonya Dükleri Şatosu). Bu şatoda adı üstünde eskiden Breton dükleri
yaşarmış. Nantes eski Bretonya’nın başkenti ve en önemi bölgesiymiş. Fakat
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yapılan idari düzenlemelerle Nantes tarihî bir
parçası olduğu Bretonya’dan ayrılmış. Yeni kurulan “Pays de la Loire” bölgesine
bağlanmış. Doğru bir örnek olur mu bilmem ama İzmir’in Ege Bölgesi’nden ayrılıp
Akdeniz Bölgesi’ne bağlanması gibi bir şey bu. Nantes’ta koyu milliyetçi
Bretonlar olduğunu görebilirsiniz. Fransızlarla lafladığımda bana İspanya’daki
Bask, Türkiye’deki Kürt sorununa benzer bir sorun yaşamamak için böyle bir
karar alındığını söylüyorlar. Hâlâ Nantes’ın Bretonya’nın bir parçası olduğunu
söyleyenler var. Bu örnekte de görüleceği üzere Fransa’da bölgecilik bir hayli
yaygın.
Neyse, şatomuzdan
bahsediyorduk. Şatonun etrafında eskiden bir hendek varmış. Bugün yalnızca
şatonun ön kısmında simgesel bir su birikintisi var eski hâlini canlandırmak
için. Şatonun içi berbat bir restorasyonla müzeye dönüştürülmüş. Gerçekten
şatonun tarihî dokusuyla hiç uyuşmayan bir tasarım. Eski çağlardan günümüze
Nantes’ı anlatan ve yansıtan nesneler sergileniyor müzede. 15 ve 17. yy’da
yapılmış bölümleri mevcut şatonun.
St. Pierre Katedrali'nin ön cephesi |
Şehrin turizm ofisi hemen
şatonun çaprazında yer alıyor. Gezmek için gittiyseniz bir harita ve tarihî
eserlerle müzelere girmek için indirimli şehir kartlarından alabilirsiniz. 1, 2
ve 3 günlük özel kartlar var. Fiyatları öğrenci, tam ya da grup olmanıza göre 17
ilâ 45 avro arasında değişiyor.
Şatonun hemen yakınında
St. Pierre Katedrali var. Çok şatafatlı bir yapı olduğu söylenemez. Ama tarihî
değerine istinaden elbette ziyaret edilmeli. Hemen yanında bir gezinti alanı
var. İki yanı ağaçlıklı, ortası boşluk. Bahar ve yaz aylarında o boşluğa
lunapark kuruluyor.
Şatonun çaprazında çok
hoş kuleleri ve kubbeleri olan bir yapı var. Burası Fransa’daki her markette
bulabileceğiniz LU bisküvilerinin eski fabrika binası. İki ayrı bloktan oluşan,
birbirinin aynı ikiz binalarmış. Bugün bu binalardan yalnızca biri ayakta.
İçinde zaman zaman sergiler yapılıyor. Önü ise fotoğraf çekinmeniz için her
daim müsait.
Şehrin, müzeleri de var
elbette. Güzel Sanatlar Müzesi bir süredir kapalı. Bunun dışında Dobrée Müzesi,
Arkeoloji Müzesi, Doğal Tarih Müzesi, Jules Verne Müzesi, Matbaa Müzesi,
Donanma Müzesi ve gökevi (planetaryum) var.
Jules Verne evi, ünlü
yazarın doğduğu yer. Özgün biçimini koruyarak müzeleştirmişler. İçinde pek bir
şey yok açıkçası. Arkeoloji Müzesi şehrin tarihinden kesitler sunuyor. Benim
favori mekânımsa Doğal Tarih Müzesi’ydi. Çok zengin bir koleksiyonu var.
Fransa’nın çoğu
büyükşehrinde olduğu gibi Nantes’ın da göbeğine bir gökdelen dikmişler. Bir simge olarak görüyorlar bu tür yapıları.
Bizim Dolmabahçe’deki Gökkafes gibi çevresiyle hiçbir uyumu olmayan, sırıtan
bir yapı. Çoğu katı ofis olarak kullanılıyor. En tepesinde ise bir kafe ve seyir
terası var. Mutlaka çıkmalısınız. Asansörlerle çıkış da, terasa giriş de
ücretsiz.
Jardin des Plantes, botanik bahçesi |
Şehrin bir diğer çekim
merkezi Nantes Adası (Île de Nantes). Eskiden fabrikalarla doluymuş. Son
yıllarda kapsamlı bir kentsel dönüşüm projesiyle şehrin en gözde semtlerinden
birine dönüştürülmüş. Emlak fiyatları bugün tavan yapmış. Şehrin az sayıdaki
alışveriş merkezinden biri (Hiçbir Fransız şehrinde bizdeki kadar çok AVM
bulamazsınız) burada bulunuyor. Aynı zamanda ticari gar ve tema parkına
dönüştürülmüş hangarlar var. Les Machines de l’île dedikleri dev mekanik
oyuncaklar sergileniyor. Hele bir mekanik filleri var ki evlere şenlik. Üstüne
binip gezebiliyorsunuz. Bazı şenliklerde bu fili şehirde de gezdiriyorlar. Bir
de dev atlıkarıncaları var. Girişi gereksiz pahalı bulmuştum ama file yine de
binmiştim J
Adadaki hangarlardan en
meşhuru, ziyaretçileri ve öğrencileri en çok cezbedeni Hangar à Banane (Muz
Hangarı) Burada barlar, diskolar, restoranlar, diskotekler ve bir tiyatro
sahnesi var. Gecenin geç saatlerine kadar burada vakit geçiriyor gençler.
Şehrin güney yakası ise
görece yeni bir bölge. Çok küçük bir kısmı hariç Nantes belediyesinin sınırları
içinde değil. Buralarda başka commune’ler yani ilçeler var. Bunların en küçüğü
fakat en önemlisi, yaklaşık 2000 nüfuslu Trentemoult. O kadar şirin bir yer ki Fransa’nın
hiçbir şehrinde görmediğim bir dokusu var. Türkiye havası vardı belki de o küçücük,
ikişer katlı, renkli boyalı, çocukların önünde seksek oynayıp ip atladığı
evlerde.
Nantes’ın çok yeşil bir
kent olduğunu söylemiştim. Nantes’ta çok güzel bir botanik bahçesi var, garın
tam karşısında. Mutlaka görmeli, bir süre vakit geçirmelisiniz. İçinde çok
ilginç bir sera da var. Şehrin bir diğer büyük ve görülmeye değer parkı ise
Parc de Procé.
Aklıma gelen ilgi çekici
yerlerden biri de Feydeau Adası. Eskiden Loire Irmağı’nın ortasında bir adaymış
ama bugün karayla bitişmiş. Nantes’ın çok gevşek bir toprak yapısı var.
Özellikle nehrin doldurulduğu yerlerde yapılan binalar zamanla batmış,
yamulmuş, yan yatmış. Hâlâ ayakta olan bu binalar etkin olarak kullanılıyor.
Her an yıkılacakmış izlenimi verseler de yıllara meydan okumaktalar. Bu
binalarda eskiden deniz ticaretiyle uğraşan zenginler ve armatörler kalırmış.
Hepsinin dış cepheleri birer sanat eseri.
Yazımı sonlandırmadan
önce, ta yazının başında yapmam gerekeni yapayım ve Nantes’a Türkiye’den nasıl
gelinir ondan bahsedeyim. Nantes’ta uluslararası bir havalimanı var. Hatta
yazın yoğun sezonda İstanbul ve Antalya gibi merkezlere doğrudan uçuşlar da
yapılıyor ama bunlar ateş pahası. Nantes’a ulaşmanın en ekonomik yolu, Paris’e
uçmak, oradan da demiryoluyla 2 saatte Nantes’a gelmek. Fransa’da şehirlerarası
otobüsler yok denecek kadar seyrek. Bu nedenle demiryoluna bağımlısınız bir
bakıma. Gar şehir merkezine çok yakın bir yerde. Önünde bir tramvay durağı ve
otobüs durakları var. Sizi doğruca şehir merkezine götürüyorlar.
Biraz da şehiriçi ulaşıma
değineyim. Şehirde 4 tramvay hattı var. Bunlardan üçü klasik raylı tramvay biri
ise bizim metrobüsün birebir aynısı. Nedense onu da tramvay hattı olarak
değerlendiriyorlar. Şehrin en merkezi yerlerinden geçiyor tramvaylar. Otobüs
ağı da çok gelişmiş. Gördüğüm en düzenli ulaşım ağlarından birine sahipti
Nantes. Otobüsler, tramvaylar hem belirtilen saatlerde kalkar, durağa beklenen
vakitte gelirlerdi. Trafik sorunu olmayan bir şehir. Dümdüz olduğu için
bisiklet kullanımına çok uygun. Şehrin en merkezî noktalarında belediyenin
yerleştirdiği bisiklet durakları var. Çok cüzî bir ücret karşılığında bu
bisikletlerden yararlanabiliyorsunuz. Kredi kartınız olması gerekiyor. Kartı
kullanıp bir şifre alıyorsunuz. Teminat olarak bir miktar paraya el konuyor
kartınızdan. Bisikleti yerine koyduğunuzda kartınız üstündeki ipotek kalkıyor.
Tramvaylara binişte
turnike sistemi yok. Ani bir baskın, ani bir denetim olmadığı sürece
tramvayları biletsiz kullanabilirsiniz. Ama denetim sonucu yakalanırsanız
cezası var. Otobüslere binerkense bileti şoförün önünde okutuyorsunuz bu
nedenle kaçak biniş biraz zor. Uzun süreli kalacakların aylık ya da yıllık kart
çıkarma olanağı var. Bu çok daha ucuza denk geliyor.
Nantes Türkler Cami |
Nantes’a gidince ne
yenir. Bunu yazmadan olmaz. Nantes mutfağı genel olarak ait olduğu Breton
kültüründen izler taşıyor. Bretonya deyince de akla krepler geliyor. Krep bizde
tatlı ya da tuzlu olabiliyor. Fransa’da krep TATLIDIR! Nutella’yla, reçelle,
balla yiyorlar ekseri. Bunun yanı sıra krepi Bretonların o meşhur caramel au
beurre salé’si (tuzlu tereyağlı karamel) ile mutlaka yiyin. Bir başka seçenek
de krepe kristal toz şeker serpip üzerine limon sıkmak. Fransa’da bizdeki
tarzda tuzlu krep yemek istiyorsanız “galette” diye sipariş vereceksiniz. Füme
somonlusu her zaman benim favorim oldu. Jambonlu, yumurtalı, domuzyağlı (lardon
dedikleri) seçenekleri de mevcut. Krep yerken yanında “cidre” dedikleri elma
şarabını içerler.
Nutellalı krep hazırlanırken |
Nantes’ın bisküvileri de
meşhur. Fransa’nın en önemli bisküvi markalarından LU burada doğmuş. Her yerde
bulabilirsiniz. Poisson au beurre blanc (beyaz tereyağlı balık)’ları herkesin
dilinde. Bir arkadaşımızın evinde yedik gerçekten güzeldi.
Nantes’a özgü olmasa da Fransa
mutfağının diğer ünlü yemeklerini de bulabilirsiniz. Salyangoz (escargots),
kurbağa bacağı (cuisse de grenouille) ve kaz ciğeri (foie gras) gibi… Nantes’ta
dünya mutfağı üzerine özel restoranlar da var. Hint, Çin, Tayland, Lübnan,
İtalya ve tabii ki Türk… Dediğim gibi Nantes’ın en merkezî meydanında 1 değil,
2 değil tam 3 tane Türk kebapçısı var. Bunlar genelde Mc Donald’s’a alternatif
ayaküstü atıştırmalık yerler ama kelli felli Türk restoranları da yok değil.
Hem de Türkiye’dekileri aratmayacak lezzette tabaklar koyuyorlar önünüze!
Not: Bu yazıdaki görsellerin hepsi www.fr.wikipedia.org/Nantes sayfasından alındı. Kendi fotoğraflarım o kadar dağınık ki, başa çıkamadım :)
Not: Bu yazıdaki görsellerin hepsi www.fr.wikipedia.org/Nantes sayfasından alındı. Kendi fotoğraflarım o kadar dağınık ki, başa çıkamadım :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder