Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu

13 Mayıs 2014 Salı

Nantes

Nantes, (Türkçe telaffuzuyla Nant) Fransa’nın kuzeybatısında yer alan sakin bir şehir. Sakin dediysem ufak tefek bir taşra kenti gelmesin aklınıza. Fransa’nın 6. büyük şehri burası. Blogta yazdığım diğer şehirlerin aksine birkaç günlüğüne ziyaret edip ayrıldığım bir yer değil Nantes. Erasmus öğrencisi olarak gidip 1 yıl yaşadım burada. Bu yüzden yazdıklarım bir turistin gözünden değil, şehrin yerlisi sayılabilecek birindendir bu yönüyle J


Nantes panoraması

Nantes’ın tarihî, turistik ve doğal güzelliklerden birazdan söz edeceğim. Şimdi Nantes’a öğrenci olarak gitmek isteyenler olabilir düşüncesiyle, biraz şehrin karakterinden, ruhundan, dokusundan bahsedeyim.

 Nantes, “öğrenci kenti” sıfatını sonuna kadar hak eden bir yer. Nantes Üniversitesi şehrin dört bir yanına yayılmış yerleşkeleriyle binlerce öğrenciye evsahipliği yapıyor. Bu nedenle her daim canlı ve kalabalık. Yabancı öğrenciler için devlet yurtlarında konaklama olanakları Fransa’nın diğer şehirlerine oranla çok daha iyi. Açıkta kalma olasılığınız yok gibi. Tüm yurtlar tek kişilik özel banyolu odalar sunuyor. 

Kültür, sanat, gece yaşamı, bunca öğrencinin olduğu bir şehirde ister istemez gelişmiş oluyor. Pazar günleri hariç bu şehirde asla sıkılmazsınız, mutlaka yapacak bir şey bulursunuz.

St. Pierre Katedrali ve Foch Meydanı
Şimdi gelelim gezginlerin beklediği bölüme! Nantes, Fransa’nın diğer büyük şehirlerine kıyasla “güzel” bir şehir sayılmaz. İkinci Dünya Savaşı sırasında bombalanmış. Herhalde güzel bir yanı vardıysa da bu bombardımanda yıkılmış. Paris gibi, Bordo gibi, Toulouse gibi, Strazburg gibi kendine has bir mimari dokusu yok. Ama çok geniş, yemyeşil caddeleriyle ferah bir kent görüntüsü çiziyor.

Nantes’ın ortasından Loire Irmağı geçiyor. Fransa’daki tüm akarsular gibi coşkun ve geniş. Eni, yer yer bizin Haliç’inki kadar olabiliyor. Şehrin tam merkezinde kuzeyden gelen Erdre ve güneyden gelen Sevrès ırmakları birleşiyor. Loire’ın tam ortasında çok büyük bir ada var. Bu ada şehrin modern yüzü sayılabilir. Büyük bir alışveriş merkezi, yüksek toplukonutlar, gar ve eğlence parkları var. Daha ayrıntılı anlatacağım.

Şehrin merkezini teşkil eden semtin adı Commerce. Şehrin dört tramvay hattının üçü bu semtte kesişiyor. Şehrin en kalabalık yeri burası. Her an tıklım tıklım. Bankalar, giyim mağazaları, restoranlar bu semtte yoğunlaşıyor. Semte adını veren Commerce Meydanı’nda (Place du Commerce) bizdeki D&R’lara benzeyen dev bir kitabevi zincirinin şubesi, ülkenin en ünlü sinema zincirinin bir şubesi, şehir merkezindeki tek McDonald’s restoranı, tipik Fransız kafeleri, ve yan yana sıralanmış üç Türk kebapçısı var. Döner ve kebabın Fransa’da, bilhassa Nantes’ta ne kadar meşhur olduğunu tahmin bile edemezsiniz.  

Loire Irmağı ve Donanma Müzesi olan eski savaş gemisi,
arka planda o çirkin Tour de Bretagne denen gökdelen
Commerce Meydanı’nın hemen arka sokağında Kraliyet Meydanı (Place Royale) var. Fransa’da kraliyet çok uzun süre önce yıkılmış olmasına ve krallığı anımsatan tüm yer adları değiştirilmesine rağmen burası her nasılsa kalmış. Burası şehrin meydanları içinde en havalı olanı. Ortasında çok hoş bir havuz var. Meydan çevresinde yine bankalar, restoranlar ve şehrin en ünlü kafeteryası olan Taverne Maître Kanter var. Fransız kafelerinde çok sevdiğim bir özellik var. Mekân ne kadar lüks ve pahalı olursa olsun içecek fiyatları üç aşağı beş yukarı ortalama kafelerdeki fiyatlarla aynı düzeyde. Bu nedenle eğer bir yerde içecek molası vermek isterseniz burayı tercih edebilirsiniz. Orada yaşadığım süre boyunca bir öğrenci olarak benim uğrak noktamdı burası.

Buraya kadar gelmişken, şehrin ikinci büyük dinî yapısı olan St. Nicolas Kilisesi’ni ziyaret edebilirsiniz. Benim orada yaşadığım zamanlarda bu kilisede “Doğu’da Hıristiyanlık” temalı bir sergi vardı. Türkiye’yle ilgili önemli bir bölüm ayrılmıştı. Bizim Türkiye’den geldiğimizi öğrenince çok ilgi göstermişler, bir sürü sorular sormuşlardı.

Place Royale ve arkada solda Taverne Maître Kanter
Bu bölgenin bir diğer önemli adresiyse Pommeraye Pasajı. Küçük bir alışveriş merkezi konumundaki bu pasaj iç tasarımıyla dikkat çekiyor. Her gelen mutlaka bol bol fotoğraf çektiriyor. Siz de yapın. Pasajın girişindeki tarihî çikolatacıya girmeyi de ihmal etmeyin.

Place Royale’e açılan caddelerden Crébillon Caddesi’ni izlediğinizde Graslin Meydanı’na varıyorsunuz. Burası da şehrin tarihî operaevine evsahipliği yapıyor. Çok güzel bir tasarımı var. Dışarıdan sade görünse de içerisi çok güzel. Saraydan Kız Kaçırma da dâhil olmak üzere pek çok etkinliğe gittik. Eğer denk gelirseniz mutlaka bir opera izleyin burada. Meydandaki bir diğer önemli adres de La Cigale. Şehrin en lüks restoranı. İçerisi bir harika. Duvarlar birer sanat eseri. Parama kıyıp, şöyle dört başı mamur bir yemek hiç yiyemedim ama sırf süslemeleri doyasıya seyretmek için arada bir kaçar bir tatlı yer ya da bir kahve içerdim La Cigale’de.

Meşhur şatonun yukarıdan görünüm

Şimdi de şehrin eski merkezine yönelelim. Şehrin en önemli yapısı kuşkusuz Château des ducs de Bretagne (Bretonya Dükleri Şatosu). Bu şatoda adı üstünde eskiden Breton dükleri yaşarmış. Nantes eski Bretonya’nın başkenti ve en önemi bölgesiymiş. Fakat İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yapılan idari düzenlemelerle Nantes tarihî bir parçası olduğu Bretonya’dan ayrılmış. Yeni kurulan “Pays de la Loire” bölgesine bağlanmış. Doğru bir örnek olur mu bilmem ama İzmir’in Ege Bölgesi’nden ayrılıp Akdeniz Bölgesi’ne bağlanması gibi bir şey bu. Nantes’ta koyu milliyetçi Bretonlar olduğunu görebilirsiniz. Fransızlarla lafladığımda bana İspanya’daki Bask, Türkiye’deki Kürt sorununa benzer bir sorun yaşamamak için böyle bir karar alındığını söylüyorlar. Hâlâ Nantes’ın Bretonya’nın bir parçası olduğunu söyleyenler var. Bu örnekte de görüleceği üzere Fransa’da bölgecilik bir hayli yaygın.    

Neyse, şatomuzdan bahsediyorduk. Şatonun etrafında eskiden bir hendek varmış. Bugün yalnızca şatonun ön kısmında simgesel bir su birikintisi var eski hâlini canlandırmak için. Şatonun içi berbat bir restorasyonla müzeye dönüştürülmüş. Gerçekten şatonun tarihî dokusuyla hiç uyuşmayan bir tasarım. Eski çağlardan günümüze Nantes’ı anlatan ve yansıtan nesneler sergileniyor müzede. 15 ve 17. yy’da yapılmış bölümleri mevcut şatonun.

St. Pierre Katedrali'nin ön cephesi
Şehrin turizm ofisi hemen şatonun çaprazında yer alıyor. Gezmek için gittiyseniz bir harita ve tarihî eserlerle müzelere girmek için indirimli şehir kartlarından alabilirsiniz. 1, 2 ve 3 günlük özel kartlar var. Fiyatları öğrenci, tam ya da grup olmanıza göre 17 ilâ 45 avro arasında değişiyor.

Şatonun hemen yakınında St. Pierre Katedrali var. Çok şatafatlı bir yapı olduğu söylenemez. Ama tarihî değerine istinaden elbette ziyaret edilmeli. Hemen yanında bir gezinti alanı var. İki yanı ağaçlıklı, ortası boşluk. Bahar ve yaz aylarında o boşluğa lunapark kuruluyor.

Şatonun çaprazında çok hoş kuleleri ve kubbeleri olan bir yapı var. Burası Fransa’daki her markette bulabileceğiniz LU bisküvilerinin eski fabrika binası. İki ayrı bloktan oluşan, birbirinin aynı ikiz binalarmış. Bugün bu binalardan yalnızca biri ayakta. İçinde zaman zaman sergiler yapılıyor. Önü ise fotoğraf çekinmeniz için her daim müsait.

Şehrin, müzeleri de var elbette. Güzel Sanatlar Müzesi bir süredir kapalı. Bunun dışında Dobrée Müzesi, Arkeoloji Müzesi, Doğal Tarih Müzesi, Jules Verne Müzesi, Matbaa Müzesi, Donanma Müzesi ve gökevi (planetaryum) var.

Jules Verne evi, ünlü yazarın doğduğu yer. Özgün biçimini koruyarak müzeleştirmişler. İçinde pek bir şey yok açıkçası. Arkeoloji Müzesi şehrin tarihinden kesitler sunuyor. Benim favori mekânımsa Doğal Tarih Müzesi’ydi. Çok zengin bir koleksiyonu var.

Fransa’nın çoğu büyükşehrinde olduğu gibi Nantes’ın da göbeğine bir gökdelen dikmişler.  Bir simge olarak görüyorlar bu tür yapıları. Bizim Dolmabahçe’deki Gökkafes gibi çevresiyle hiçbir uyumu olmayan, sırıtan bir yapı. Çoğu katı ofis olarak kullanılıyor. En tepesinde ise bir kafe ve seyir terası var. Mutlaka çıkmalısınız. Asansörlerle çıkış da, terasa giriş de ücretsiz.

Jardin des Plantes, botanik bahçesi


Şehrin bir diğer çekim merkezi Nantes Adası (Île de Nantes). Eskiden fabrikalarla doluymuş. Son yıllarda kapsamlı bir kentsel dönüşüm projesiyle şehrin en gözde semtlerinden birine dönüştürülmüş. Emlak fiyatları bugün tavan yapmış. Şehrin az sayıdaki alışveriş merkezinden biri (Hiçbir Fransız şehrinde bizdeki kadar çok AVM bulamazsınız) burada bulunuyor. Aynı zamanda ticari gar ve tema parkına dönüştürülmüş hangarlar var. Les Machines de l’île dedikleri dev mekanik oyuncaklar sergileniyor. Hele bir mekanik filleri var ki evlere şenlik. Üstüne binip gezebiliyorsunuz. Bazı şenliklerde bu fili şehirde de gezdiriyorlar. Bir de dev atlıkarıncaları var. Girişi gereksiz pahalı bulmuştum ama file yine de binmiştim J

Adadaki hangarlardan en meşhuru, ziyaretçileri ve öğrencileri en çok cezbedeni Hangar à Banane (Muz Hangarı) Burada barlar, diskolar, restoranlar, diskotekler ve bir tiyatro sahnesi var. Gecenin geç saatlerine kadar burada vakit geçiriyor gençler.

Şehrin güney yakası ise görece yeni bir bölge. Çok küçük bir kısmı hariç Nantes belediyesinin sınırları içinde değil. Buralarda başka commune’ler yani ilçeler var. Bunların en küçüğü fakat en önemlisi, yaklaşık 2000 nüfuslu Trentemoult. O kadar şirin bir yer ki Fransa’nın hiçbir şehrinde görmediğim bir dokusu var.  Türkiye havası vardı belki de o küçücük, ikişer katlı, renkli boyalı, çocukların önünde seksek oynayıp ip atladığı evlerde.

Nantes’ın çok yeşil bir kent olduğunu söylemiştim. Nantes’ta çok güzel bir botanik bahçesi var, garın tam karşısında. Mutlaka görmeli, bir süre vakit geçirmelisiniz. İçinde çok ilginç bir sera da var. Şehrin bir diğer büyük ve görülmeye değer parkı ise Parc de Procé.

Nantes'ın yamuk binalarından biri


Aklıma gelen ilgi çekici yerlerden biri de Feydeau Adası. Eskiden Loire Irmağı’nın ortasında bir adaymış ama bugün karayla bitişmiş. Nantes’ın çok gevşek bir toprak yapısı var. Özellikle nehrin doldurulduğu yerlerde yapılan binalar zamanla batmış, yamulmuş, yan yatmış. Hâlâ ayakta olan bu binalar etkin olarak kullanılıyor. Her an yıkılacakmış izlenimi verseler de yıllara meydan okumaktalar. Bu binalarda eskiden deniz ticaretiyle uğraşan zenginler ve armatörler kalırmış. Hepsinin dış cepheleri birer sanat eseri.

Yazımı sonlandırmadan önce, ta yazının başında yapmam gerekeni yapayım ve Nantes’a Türkiye’den nasıl gelinir ondan bahsedeyim. Nantes’ta uluslararası bir havalimanı var. Hatta yazın yoğun sezonda İstanbul ve Antalya gibi merkezlere doğrudan uçuşlar da yapılıyor ama bunlar ateş pahası. Nantes’a ulaşmanın en ekonomik yolu, Paris’e uçmak, oradan da demiryoluyla 2 saatte Nantes’a gelmek. Fransa’da şehirlerarası otobüsler yok denecek kadar seyrek. Bu nedenle demiryoluna bağımlısınız bir bakıma. Gar şehir merkezine çok yakın bir yerde. Önünde bir tramvay durağı ve otobüs durakları var. Sizi doğruca şehir merkezine götürüyorlar.

Belediye bisikletleri ve arkada LU fabrikası


Biraz da şehiriçi ulaşıma değineyim. Şehirde 4 tramvay hattı var. Bunlardan üçü klasik raylı tramvay biri ise bizim metrobüsün birebir aynısı. Nedense onu da tramvay hattı olarak değerlendiriyorlar. Şehrin en merkezi yerlerinden geçiyor tramvaylar. Otobüs ağı da çok gelişmiş. Gördüğüm en düzenli ulaşım ağlarından birine sahipti Nantes. Otobüsler, tramvaylar hem belirtilen saatlerde kalkar, durağa beklenen vakitte gelirlerdi. Trafik sorunu olmayan bir şehir. Dümdüz olduğu için bisiklet kullanımına çok uygun. Şehrin en merkezî noktalarında belediyenin yerleştirdiği bisiklet durakları var. Çok cüzî bir ücret karşılığında bu bisikletlerden yararlanabiliyorsunuz. Kredi kartınız olması gerekiyor. Kartı kullanıp bir şifre alıyorsunuz. Teminat olarak bir miktar paraya el konuyor kartınızdan. Bisikleti yerine koyduğunuzda kartınız üstündeki ipotek kalkıyor.

Tramvaylara binişte turnike sistemi yok. Ani bir baskın, ani bir denetim olmadığı sürece tramvayları biletsiz kullanabilirsiniz. Ama denetim sonucu yakalanırsanız cezası var. Otobüslere binerkense bileti şoförün önünde okutuyorsunuz bu nedenle kaçak biniş biraz zor. Uzun süreli kalacakların aylık ya da yıllık kart çıkarma olanağı var. Bu çok daha ucuza denk geliyor.    

Nantes Türkler Cami
Nantes’ta çok fazla Türk yaşıyor. Türk Camii (Mosquée des turcs) bile var. Hem de minareli çaybahçeli, kütüphaneli bildiğiniz Anadolu camii görünümünde. Nantes Türklerinin önemli bir kısmını da Alevi vatandaşlarımız oluşturuyor. Bir Alevi kültür merkezi ve dernek kurmuşlar. Her fırsatta müzikli, danslı, yemekli kültürel yarışmalara katılıp Türkiye’yi temsil ediyorlar, hem de bölge farkı gözetmeden. Nantes’ın göbeğinde horon vurulduğunu, bağlamayla gazel, uzunhava okunduğunu görmek o zamanlar içimi kemiren yurtsamayı bir nebze olsun hafifletmişti. Ben Nantes’ta yaşarken, bir Türkiye başkonsolosluğu kurma çalışmaları vardı. Çok şirin bir bina temin edilmişti. 2014’ün başında resmî açılışı gerçekleşmiş.

Nantes’a gidince ne yenir. Bunu yazmadan olmaz. Nantes mutfağı genel olarak ait olduğu Breton kültüründen izler taşıyor. Bretonya deyince de akla krepler geliyor. Krep bizde tatlı ya da tuzlu olabiliyor. Fransa’da krep TATLIDIR! Nutella’yla, reçelle, balla yiyorlar ekseri. Bunun yanı sıra krepi Bretonların o meşhur caramel au beurre salé’si (tuzlu tereyağlı karamel) ile mutlaka yiyin. Bir başka seçenek de krepe kristal toz şeker serpip üzerine limon sıkmak. Fransa’da bizdeki tarzda tuzlu krep yemek istiyorsanız “galette” diye sipariş vereceksiniz. Füme somonlusu her zaman benim favorim oldu. Jambonlu, yumurtalı, domuzyağlı (lardon dedikleri) seçenekleri de mevcut. Krep yerken yanında “cidre” dedikleri elma şarabını içerler.

Nutellalı krep hazırlanırken
Nantes’ın bisküvileri de meşhur. Fransa’nın en önemli bisküvi markalarından LU burada doğmuş. Her yerde bulabilirsiniz. Poisson au beurre blanc (beyaz tereyağlı balık)’ları herkesin dilinde. Bir arkadaşımızın evinde yedik gerçekten güzeldi.

Nantes’a özgü olmasa da Fransa mutfağının diğer ünlü yemeklerini de bulabilirsiniz. Salyangoz (escargots), kurbağa bacağı (cuisse de grenouille) ve kaz ciğeri (foie gras) gibi… Nantes’ta dünya mutfağı üzerine özel restoranlar da var. Hint, Çin, Tayland, Lübnan, İtalya ve tabii ki Türk… Dediğim gibi Nantes’ın en merkezî meydanında 1 değil, 2 değil tam 3 tane Türk kebapçısı var. Bunlar genelde Mc Donald’s’a alternatif ayaküstü atıştırmalık yerler ama kelli felli Türk restoranları da yok değil. Hem de Türkiye’dekileri aratmayacak lezzette tabaklar koyuyorlar önünüze! 

Not: Bu yazıdaki görsellerin hepsi www.fr.wikipedia.org/Nantes sayfasından alındı. Kendi fotoğraflarım o kadar dağınık ki, başa çıkamadım :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder