Blois, orta Fransa’da yer
alan Loire-et-Cher iline bağlı bir şehir. 50 bin nüfuslu küçük bir yer olmasına
ve bir o kadar da sapa bir noktada bulunmasına karşın Fransa’nın en çok turist
çeken bölgelerinden biri. Bunun nedeni ise Blois ve çevresinin Fransa’nın
kraliyet döneminden kalma eşsiz güzellikte şatolarla dolu olması. Bu şatolar Loire Vadisi Şatoları'nın (Châteaux de la Loire) bir parçasını teşkil etmekte. Şatolara
yazının devamında birer birer değineceğim; ama önce şehir merkezini
anlatayım.
Blois Şatosu |
Blois’ya çok sevdiğim bir
dostumun daveti üzerine gittim. Blois'nın kendine ait bir havalimanı yok. Nantes’tan bindiğim tren beni aktarmasız olarak
Blois Garı’na getirdi. Blois Garı bazı yerlerde Blois-Chambord olarak da
geçiyor. Paris, Tours, Orléans , Nantes ve Bordo gibi yakındaki
büyükşehirlerden doğrudan tren seferleri yapılıyor Blois’ya. Gar kent merkezine
pek uzak sayılmaz. Yürünerek gidilebilir. Gara sırtınızı döndüğünüzde şehir
merkezi tam karşınızda kalıyor. Toplutaşıma konusunda ne yazık ki bir fikrim
yok. Otobüsler çalışıyor olmalı. Şehirde tramvay hattı yok. Olanı da sökmüşler
çok eskiden. Beni davet eden dostum garın kapısından aracıyla almıştı :)
Blois Loire Irmağı’nın
kıyılarında kurulmuş. Hafif engebeli, yokuşlu bayırlı semtleri var. Bu yüzden
olacak ki ben Blois’yı pek bi sevdim. Paris gibi dümdüz Fransız şehirlerini
sev-mi-yo-rum! Blois’nın merkezindeki en büyük ve en önemli tarihî eser hiç
kuşkusuz Blois Şatosu. Rönesans dönemi
boyunca Fransız krallarının gözde mekânı olmuş bu şato. İçinde daha yeni
dönemlerden kalma mobilyaların sergilendiği odalar var. Şato bünyesinde iki
ayrı bölümde ayrıca güzel sanatlar müzesi dedikleri bir bölüm ile heykel müzesi
var. Çok görkemli, çok güzel bir yapı.
Şato’nun çevresinde dar
ve şirin sokaklar var. Şehrin turizm ofisi de şatonun hemen yanında. Şehir
merkezinin dışındaki şatolara gitme niyetiniz varsa buraya uğrayıp broşürler ve
kombine ziyaretler satın alabilirsiniz. Kombine ziyaretlere daha sonra yine
değineceğim.
Yanımda şehrin yerlisi olsa da haritaya bakmadan olmaz! |
Şehrin merkezinde yer
alan büyükçe bir kilise var: St. Nicolas Kilisesi. Büyükçe bir yapı ama içinin
o kadar güzel olduğunu söyleyemem. Çok daha güzel kiliseler görmüşlüğüm var. Yapımına
12. yy’da başlanmış, 13. yy’da bitmiş. Şehrin asıl büyük mabedi, St. Louis
Katedrali. Şatoyu şehrin merkezinde sayarsak şehir merkezinden biraz uzakta
sayılır. Görece yakın bir tarihte, 1697’de, Papa’nın emriyle Blois’ya bir
piskopos atanınca, piskoposun oturması için inşasına başlanmış. İçi yine
oldukça sade. Çarpıcı bir yanı yoktu benim için. Blois’nın diğer iki önemli
tarihî mabedi St. Vincent ve şehrin karşı yakasındaki St. Saturnin kiliseleri
ama katedralle en büyük kilisenin sadeliğini, gösterişsizliğini gördükten sonra
o ikisini görmeye tenezzül etmedim açıkçası...
Blois’nın sakinleri hâli
vakti yerinde insanlar. Şehrin zenginliği her yerde göze çarpıyor.
Yayalaştırılmış caddelerde lüks mağazalar ve restoranlar var ve her biri tıklım
tıklım.
Jacques-Gabriel Köprüsü ve Blois Katedrali |
Loire, çok büyük bir
akarsu. Nerden, neyle besleniyorsa artık suyunun rengi iğrenç bir kahverengi.
Üstünde pek çok köprü var tabii ama 1700’lerden kalma Jacques-Gabriel Köprüsü
gerçekten çok şık. Şehrin karşı yakasında pek bir şey yok ve merkeze kıyasla
daha yeni bir yerleşim alanı. Dostumun evi bu yakadaydı.
Şehirdeki ilk günümüz
gezip tozarak, ziyarete değer yerleri görerek, kafelerde sohbet edip yemek
yiyerek geçti. Ama benim için hazırlanan asıl sürprizi ertesi gün görecektim.
Varlığından bile haberdar olmadığım şatolara büyüleyici bir ziyaret.
Blois’nın merkezi başta
olmak üzere, çevre köy ve kasabalarda büyüklü küçüklü onlarca şato var. Bu
şatoların kimi özel mülk, kimi kamu malı. Koskoca şato birinin özel mülkü nasıl
olabilir demeyin. Vaktiyle şato sahibi olan aileler şatolarını ya miras yoluyla
çocuklarına bırakıyor ya da şatoları satıyor. Böylece şatolar kuşaktan kuşağa
özel mülk olarak geliyor. Bir duyum aldım. Ne kadar doğru bilmiyorum ama yasalara
göre şato sahipleri şatolarını ziyaret etmek isteyen olursa kapılarını açmak
zorundaymış. Öyleyse bu nasıl özel mülk oluyor anlamak güç!
Şatolara girişler ücretli
doğal olarak. Şatolar için turizm ofisinde özel teklifler var. 3’lü, 4’lü
paketler alabilir ya da grup fırsatlarından yararlanabilirsiniz. Fiyatlar
görmek istediğiniz şatolara göre 25 ilâ 45 avro arasında değişiyor. Tüm
şatoları içeren bir kombo paket var ki onun fiyatı da 90 avro civarıydı. Hangi
şatolar için bilet aldığınıza bağlı olarak sizi şatolara tren ya da otobüslerle
taşıyorlar. Tek tek girerseniz daha pahalıya denk geleceğinden bu özel geçiş
kartlarından almanızda yarar var.
Chambord Şatosu ve ben |
Blois çevresindeki şatoların
en önemlileri şöyle:
- Chambord Şatosu: Ormanlar arasında, kocaman bir düzlüğe kurulmuş çok ama çok şık bir şato. İçlerinde en büyük, en güzel olanı bu şato hiç kuşkusuz. Rönesans dönemi yapısı ve bu dönemin tüm özelliklerini taşıyormuş süslemelerinde ve mimari özelliklerinde. Değil şato, başlı başına saray olabilecek nitelikte bir yapı. Çifte merdivenleri özellikle meşhur. UNESCO’nun Dünya Mirası listesinde. Çevresindeki ormanla birlikte koruma altında. Çevresi tam bir hayvanat bahçesi gibi. Özgürce dolaşan geyikler, domuzlar, keçiler görmeniz sizi şaşırtmasın.
- Cheverny Şatosu: Bölgenin önemli şatolarından. Daha önce değindiğim özel şatolardan. Yüzyıllardır aynı ailenin elinde. Aile şatoyu ziyarete açarak kendine büyük bir gelir kaynağı sağlamış. Şatonun içinde eski dönemlerde kullanılan mobilya ve ev eşyaları olduğu gibi korunmuş ve şato bir nevi müzeye dönüştürülmüş. Fransız bahçeciliğinin ne denli meşhur olduğunu az çok bilirsiniz; mükemmel bir bahçesi ve kafesi var. Ünlü çizgi kahraman Tenten’in burada geçen maceraları varmış.
- Montpoupon Şatosu: Blois’nın merkezine oldukça uzak bir şato ama şanından arkadaşım da bahsetmişti. Mobilyalı odaları görülmeye değermiş ama özellikle mutfağı tam bir müze havasındaymış. Eskiden kalma yüzlerce mutfak araç gereci varmış. Ama tencere tava görmek için onca yol tepmeye değer mi bilemiyorum!
- Clos-Lucé Şatosu: Blois’nın merkezine pek yakın sayılamayacak bir mesafede, Amboise adında bir kasabada yer alan bu şato da bir özel mülk. Ama çok önemli bir özelliği var. Ünlü ressam Leonardo Da Vinci ölene dek 3 yıl boyunca bu şatoda yaşamış Fransa Kralı’nın daveti üzerine gelerek. Da Vinci’nin kaldığı oda dâhil olmak üzere şatonun odaları mobilyasıyla korunmuş. Mimarisi ile de çok dikkat çeken bir yermiş. Ben göremedim, göremediğim için içimde ukde olarak kaldı ve kalacak. Gönül ister ki sizler gidin görün…
- Amboise Şatosu: Burası önce özel mülk olarak yapılmış daha sonra kraliyetin eline geçmiş. Amboise kasabasının merkezinde bulunuyor. Mobilyasıyla, mimarisiyle görülmeye değer bir yermiş. Ben göremedim siz görün inşallah!
Rüya gibi bir şato: Chenonceau |
- Chenonceau Şatosu: Adı zor bu şatonun yapımı da kim bilir ne zordu. Nehrin üstüne yapılan bu muhteşem ötesi sanat eserini görmeden Blois’dan döndüğüm için gözlerim açık gidecek. Vikipedi’den şatonun fotoğrafını buldum; buraya da ekliyorum. Böyle düşündüğüm için haksız mıyım siz söyleyin!
- Beauregard Şatosu: Bu şatoyu da ziyaret etmedim ama aldığım broşürlerde adı geçen ve turizm ofisinde satılan kombine giriş biletlerinde seçebileceğiniz şatolardan biri. Bu da özel mülk. İçinde ailenin özel koleksiyonu olan bir resim galerisi varmış.
- Troussay Şatosu: Boyut olarak daha küçük, özel şatolardan biri. Mobilya ve dekorasyonuyla meşhurmuş.
- Villesavin Şatosu: 1527’de Chambord Şatosu’nun korunması için inşa edilmiş. Ziyaret etmeye değer mi hiçbir fikrim yok!
- Montmarin Şatosu: 17. yy’da inşa edilmiş. Nasıl bir yer bilmiyorum!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder