Yalnızca Türkiye halkının değil, Avrupalıların da
adını sanını duymadığına bizzat tanık olduğum minicik ülke Lihtenştayn’dayım.
Ülke derken hicap duyuyorum. 160 kilometrelik yüzölçümü ile Manyas Gölü’nün
kapladığı kadar bir alan kaplıyor. Nüfusu 35 bin dolaylarında. Vatikan, Monako,
San Marino, Malta ve Andorra ile birlikte Avrupa’nın 6 mikrodevletinden biri. İsviçre
ve Avusturya arasına sıkışmış, denize kıyısı olmayan bir kasaba. Pardon ülke!
Yönetim biçimi: anayasal prenslik!
Peki Lihtenştayn'a nasıl gidilir? Lihtenştayn’da havalimanı yok tahmin edebileceğiniz gibi. Demiryolu
ise ülkeye gelebilmek için çok tercih edilmeyen bir seçenek. Avusturya’nın
Feldkirch kentinden günde birkaç tren kalkıyor. İsviçre üzerinden geliyorsanız
şayet, Sargans’tan daha sık aralıklarla tren bulma şansınız var. Ancak ülkeyi
komşularına bağlayan en yaygın araç otobüsler. Her yerde vızır vızır işleyen
otobüsler görmeniz mümkün. Ülkelerarası belediye otobüsü işletiliyor bir nevi!
Lihtenştayn’ın küçüklüğü insanı hayrete düşürüyor. Güney
yönünden kendi aracımızla ülkeye giriş yaptık. Çok geçmeden başkent Vaduz’a vardık.
Zaten ülke öylesine küçük ki boydan boya arabayla geçmek isteseniz gideceğiniz
yol hepi topu 30 kilometre bile değil. Yol üstünde birkaç yapı görmeye
başlıyoruz, şehre girmiş olmalıyız. Çok geçmeden bir katedral çıkıyor
karşımıza. Anlıyoruz ki merkeze vardık. Hemen aracımızı bir kenara çekip keşfe
başlıyoruz. Ülkenin en büyük mabedinden başlıyoruz ziyarete. İçerinin sadeliği
can sıkıcı. Başkentin en büyük kilisesi hiç bu kadar sade olur mu? Fotoğraf
bile çekmeden çıktık sanırım. O kadar büyük bir fiyaskoydu ki…
St. Florin Katedrali, Vaduz |
Katedrali bırakıp görecek yeni şeyler aramaya koyulduk.
Üzerinde bulunduğumuz cadde, zaten şehrin kalbinin burada attığını söyler
gibiydi. Fazla düşünmeden yolu takip edip yürüyoruz. Hemen sağda, katedralin
yanıbaşında Hükûmet Binası var. Onun da yanıbaşında yeni inşa edilmiş, Parlamento
Binası var. Şehir öylesine küçük ki, her şey katar gibi birbiri ardına
dizilmiş. Hemen onun yanıbaşında ise Landesmuseum dedikleri ulusal müzelerini
bulacaksınız. İçeride Lihtenştayn’ın kültürel ve ulusal değerlerinden örnekler teşhir
ediliyor. Girişler oldukça uygun ve yanlış anımsamıyorsam 20.00’ye kadar açık.
Lihtenştaynlılar oldukça çalışkan!
Hükûmet ve Parlamento binaları |
Müzeden çıkıp devam ettiğinizde, bu kez Liechtenstein Center
ile karşılaşacaksınız. Ülkeyle ilgili kartpostal, pul, hediyelik, magnet,
harita ve turistik bilgilere buradan ulaşıyorsunuz. Özellikle filateli
meraklılarının gözünde çok makbul olan Lihtenştayn posta pullarını burada
bulabilirsiniz. Eğer pul koleksiyonu yapan bir tanıdığınız varsa buradan
alacağınız bir paket pul ile onu çok mutlu edebilirsiniz. Ben de değer verdiğim
tüm dostlarıma ve aileme Lihtenştayn’dan kart attım. İtalya’dan, İspanya’dan,
İngiltere’den emin olun herkes kart atabilir ve alabilir. Ama Lihtenştayn gibi bit yerden kart atmak
da, kart almak da bence bir ayrıcalık! Siz de unutmayın! Pul başına yaklaşık 1
avro gibi bir fiyat ödedik. Postane hemen karşıda, doğruca gidip postalıyorsunuz.
Postane de yanılmıyorsam 19.00’a kadar açıktı. Lihtenştaynlıların çalışkan
insanlar olduğunu söylemiştim! (Yurtdışından kart atmakla ilgili rehber niteliğindeki yazımı okumak için bir tık lütfen!)
Şehrin ana aksı boyunca ilerlemeye devam ediyoruz.
Vardığımız yer Städtle dedikleri anacadde. Dükkânların, mağazaların,
restoranların olduğu çağdaş görünümlü bir yer. Belediye binası ve Kunstmuseum
dedikleri çağdaş sanat müzesi de bu cadde üstünde. Genelde geçici sergilere
evsahipliği yapıyormuş. Bunun yanında Lihtenştayn Prensi’nin özel
koleksiyonundan nadide eserler de bu müzede sergileniyor. Biz girmemeyi tercih ettik.
Aslına bakarsanız Lihtenştayn bundan ibaret. Lihtenştayn'da görecek pek fazla şey olduğu söylenemez. Geri kalan her
yer ev, tarla ve bağ. Ülkenin başkenti Vaduz olsa da, en büyük kenti Schaan.
Schaan’da görülecek bir şeyler vardır umuduyla atlayıp gidiyoruz; ancak
yerleşimden başka bir şey yok maalesef. Unutmadan bahsedeyim, neredeyse her
başınızı kaldırdığınızda gözünüze çarpan tepedeki o güzel şato, ziyarete açık
değil; zira Lihtenştayn Prensi hâlihazırda o şatoda yaşıyor. Yanına kadar çıkıp, çevresinde dolaşmak
mümkünmüş ama madem ziyarete kapalıymış, çıkmak hiç içimizden gelmedi. İllâ ki
şato görmek isterseniz, Balzers köyünün ortayerinde bir yükselti üzerine inşa
edilmiş eski ve yalın bir şato bulunuyor. Uzaktan gözümüze çok sade geldiği
için, buraya da girmek istemedik. Böylece Lihtenştayn gezimizi sonlandırdık.
Ülkede konaklama ateş pahası olduğu için hava kararır kararmaz arabamıza
atlayıp bir sonraki durağımıza doğru yola koyulduk.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder