Okul sıralarından geçmiş her Türk vatandaşının, mutlaka
Montrö’yü duymuşluğu vardır. Türkiye’ye Çanakkale ve İstanbul boğazları üzerindeki
egemenlik haklarını iade eden meşhur sözleşme 1936 yılında bu küçük şehirde
imzalanmış. Biz de İsviçrelere kadar gitmişken gidip gördük…
Aslında İsviçre gezimiz içinde Montrö’yü düşünmemiştik. Yola
çıkmadan çok kısa bir süre önce, bir arkadaşımız Chillon Şatosu’nu görmeden
dönmenin büyük kayıp olacağına bizi ikna etti. Salt bir şato uğruna Montrö’yü
de araya sıkıştırmaya karar verdik. Bizi böylesine alâkadar eden sözleşmenin de
burada imzalanmış olmasının, şehri bize biraz daha sevimli kıldığını itiraf
edeyim.
Montrö, Léman Gölü kıyısında, ulu bir dağın eteklerinde
kurulmuş 25 bin nüfuslu küçük bir şehir. Şehir demeye de dilim varmıyor. Daha
ziyade gelişmiş bir kasaba desem doğru bir tanım yapmış olurum. Vevey ve
Villeneuve adında, kendisi gibi küçük iki diğer belediye arasında yer alıyor. İsviçre'nin Fransızca konuşulan kesiminde bulunuyor ve Fransızca adı Montreux. Ben Türkçeye Montrö biçiminde yerleştiği için böyle yazmayı yeğliyorum.
Montrö’ye ulaşım kolay sayılır. En yakın havalimanı Cenevre’de. Montrö-Cenevre arası ise 85-90 km. İstanbul da dâhil olmak üzere dünyanın dört bir yanından havayoluyla ulaşım
mümkün. Peki İsviçre içinden Montrö’ye nasıl ulaşılır? En akıllıca seçim,
kuşkusuz demiryolu. Lozan ve Cenevre’den doğrudan düzenli tren seferleri var.
Diğer kentlerden de aktarma yapmak koşuluyla kolaylıkla Montrö’ye
varabilirsiniz. Biz Vevey yönünden özel aracımızla geldik. Girer girmez bizi
küçük bir kilise ile görkemli Grand Hotel Suisse karşıladı. Şehrin anacaddesi
sayılabilecek Grand Rue’yü takip ettiğinizde tam anlamıyla merkeze varmış
oluyorsunuz. Grand Rue'nün bittiği yerde Casino Bulvarı başlıyor. Zaten yolun
adı kumarhanenin çok da uzak olmadığını açıkça ilan ediyor. Kumarhane bu caddeye açılan sokakların birinde bulunuyor. Bu caddeden sonra
yerleşim de canlılık da azalıyor. Bir bakıma Montrö bitiyor. Cadde üzerinde, daha doğrusu şehir
içinde, görülmeye değer hiçbir şey yok. Kimilerinin mimarisini beğendiği kapalı
bir pazaryeri ve şehrin kilisesi belki sizin de ilginizi çekebilir. Bizim için
Montrö bu açıdan pek tatmin edici olmadı. Montrö’nün çarşısını çok cansız
bulduğumuzdan; akşam yemeğimizi Vevey’de yemeye karar veriyoruz. Böylece Vevey’ye de
kısa bir ziyarette bulunmuş oluyoruz. Yarın sabah saat 10.00’da Chillon Şatosu
açılır açılmaz, 30-40 dk şöyle bir ziyaret edip, Bern’e doğru yola çıkacağız.
Erken yattığımız için sabahın köründe açtık gözlerimizi.
Kahvaltı için anacaddeden biraz uzaklaşıp içerilere girelim dedik. Ne isabetli
bir karar! Asıl Montrö, yani eski kent merkezi, kıyıdan içerideymiş meğer.
Epeyce dik yokuşlar çıkıp tepeye vardığımızda biraz yorgun ama sonuçtan
memnunuz. Tek tek bina olarak ele aldığınızda hiçbir özelliği olmayan; fakat bir
araya geldiklerinde muhteşem bir kompozisyon oluşturan şirin evler var. Kahvaltı
için enfes manzaralı küçük bir kafeye giriyoruz. Aşağıdan korkunç görünen bu
dağlar birden sevimli gelmeye başlıyor. Daha ne kadar tırmanabiliriz diye
soruyor ve bu kez arabaya atlayıp ‘yol nereye biz oraya’ diyoruz.
Kahvaltı ettiğimiz kafeden Montrö'nün görünümü ve arkada Léman Gölü |
Yol enfes yerlere götürdü bizi gerçekten. Yılan gibi
kıvrılan yolları korka korka çıktık. Doğu Karadeniz’e ne zaman gitsem o yayla
yolları beni dehşete düşürürdü. Burada bunu 4 ile çarpın; hayal edin. Ya da
iyisi mi gidin gözlerinizle görün! Git git, ilkin Glion adında bir köye vardık.
Müthiş bir göl manzarası. Köyün kilisesi dışında görülecek bir şeyi yok. İlginç
olan ise 1920’lerin başında yapılmış füniküler ile dağ köyünün kıyıya
bağlanıyor olması. 2012 yılında hâlâ Bursa, Antalya gibi kentlerimiz bile demiryoluna
sahip değilken, belki 100 kişinin yaşadığı bu köyün neredeyse bir asır önce bu ‘lükse’
kavuşması gerçekten kaderin bize garip bir oyunu olsa gerek.
Glion’da yeterince büyülendik, saat yavaş yavaş 10.00’a geliyor,
Şato açılacak yola koyulacağız… Ama dağların davetine karşı koymak ne mümkün. Biraz
daha çıksak kime ne zararı var? Çıkarken tepelerde bir yerde şatoya benzer bir
yapı görmüştük. Onun yanına kadar çıkmaya sonra geri dönmeye karar verdik.
Meğerse orası şato değil, dünyanın en ünlü turizm ve otelcilik okullarından biri olan GIHE imiş. (Glion Institute of Higher Education) . Hemen arkasında ise Caux köyü yer
alıyor. Harika manzara hâlâ bizi büyülüyor. Sorduk öğrendik, Caux köyü sonmuş,
daha öteye yol gidermiş ama hiçbir yerleşim yokmuş. Caux’da bol bol fotoğraf
çektikten sonra yavaş yavaş aşağı iniyoruz.
Doğruca Chillon Şatosu’nun yolunun
tutuyoruz. Montrö’nün merkezinden şatoya ulaşmak araçla 5 dakika, otobüsle 10 dk,
yürüyerek 45 dakika kadar. Aslında şato Montrö’de değil, Veytaux adında bir başka
köyde. Bulunduğu köy nere olursa olsun; şato öyle bir noktaya inşa edilmiş ki,
güzelliğine hayran kalmamak elde değil.
Glion-Caux yolunda bulutlar her an size güzel sürprizler hazırlayabilir. |
Şato İsviçre’nin simgelerinden ve en çok ziyaret edilen
yerlerinden biri. Avrupa’da doğu-batı doğrultusundaki ticaret yolları buradan
geçtiği için, şato denetim açısından bir nevi gereklilikmiş. Bu nedenle
stratejik öneme sahip bu noktada, kocaman yekpare bir kayanın üzerine ilk taş
konmuş. Savoy dükleri 16. yy’a kadar burada yaşamış. Her gelen şatoya bir bölüm
daha eklemiş. Kavlar, mahzenler, şapeller, ambarlar, yatak odaları, yemek salonları
hatta Cenevreli rahip François de Bonivard’ın zincire vurulduğu zindan… Hepsini
anlatmaya kelimeler yetmez. Mutlaka gidilip görülmeli. Hiç kuşkusuz yatak
odalarının içinde ya da yanıbaşında yer alan “eski usûl” tuvaletler çok
ilginizi çekecek. Onlarca metre yüksekten, doğruca gölün içine doğru ihtiyaç
gideren bu insanlar, kışın acaba hiç üşümüyorlar mıydı?
Chillon Şatosu |
Dışarıdan bakınca küçücük görünse de, Chillon Şatosu’nun içi
bambaşka bir dünya. Gerçekten de rotamızı değiştirip buraya geldiğimize değmiş.
Görmeden gitsek çok şey kaçırmış olacaktık. Bu arada biz şatoyu 30-40 dakikada
gezip Bern’e doğru yola mı koyulacaktık? Süper hızlı tempomuza rağmen
çıktığımızda 3 saat geride kalmıştı. Siz siz olun, geniş bir zamanınızda gidin
görün. Şatonun kapanış saati yaz sezonunda 19.00. Kapanış saatine 1 saat kala dışarıdan yeni ziyaretçi girişine son veriliyor. Girişler tam 12; indirimli 10 frank olarak ücretlendirilmiş. Ek ücret karşılığında sesli elektronik rehberlerden alabilirsiniz. (Avroyla ödeme de kabul ediliyor ama İsviçre'de tüm alışverişlerinizde frank kullanmanızı öneririm) Gişeden ayrılırken güleryüzlü
gişe görevlileri gezi için gerekli şato planı ve broşürleri ise size ücretsiz verecek.
Chillon Şatosu’nun da geride kalmasıyla birlikte Montrö maceramıza
noktayı koyduk. Derhâl yola koyulup bambaşka bir serüvene dümen kırıyoruz. Ver
elini Bern…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder