Gezip göreceğim yerleri
titizlikle seçer, her şeyi özenle planlarım. Gözüme kötü görünen bir şehre ya
da mekâna kolay kolay adım atmam. Bu nedenle kötü sürprizlerle pek karşılaşmam.
Uzun zamandır görüşme
fırsatı bulamadığım 3 güzel arkadaşımla Koşuyolu’nda buluşmak üzere sözleştik.
Kafeleriyle ünlü bu semti oldum olası çok sevmişimdir. İstanbul’daki favori
mekânlarımdan kimileri burada yer alır. Yeşili bol, betonu az Koşuyolu, hem
Üsküdar’a, hem Kadıköy’e 15 dakikalık mesafede yer aldığı için sık sık geliriz.
Bol ağaçlı parkı, yanıbaşındaki Validebağ Korusu, Hababam Sınıfı’nın çekildiği
Adile Sultan Kasrı’yla Koşuyolu başlı başına bir yazıya konu olur aslında. Evet
iyi fikir, ayrıca bir Koşuyolu yazısı çok yakında blog’ta olacak! Koşuyolu’na
bu gidişimizde, daha önce hepimizin ayrı ayrı geldiği, ama birlikte hiç
oturmadığımız Kirpi Café’de karar kıldık.
Kapıda karşılandık ve
masamıza kadar bize eşlik edildi. Menülerimiz geldi ve incelemeye koyulduk.
Fiyatları eskisine göre epeyce uçmuş bulduk ama oturmuştuk bir kez. Ben daha
önce Beşiktaş Valonia’da tattığım kurumantıyı buranın menüsünde de görünce
hemen atladım ve bundan sipariş verdim. Diğer iki arkadaşım da aynı şeyden, bir
diğeri ise noodle aldı.
Mantıların hazırlanması
biraz vakit aldığından öncesinde masamıza içine baharat serpiştirilmiş bir
tabak zeytinyağı ve taze ekmek getirildi. Tabağın içinde 2 adet de zeytin
koyulmuştu. 4 kişi olduğumuzu görmelerine rağmen neden 2 zeytin esirgenmişti
anlamadık.
Mantılar önümüze gelince
porsiyonların küçüklüğüne inanamadım ama zaten arkadaşlarım benimle obur diye
alay ettiği için, sesimi de çıkaramadım. Ama ilk tepki onlardan geldi! Hem
mantımız, hem de diğer arkadaşımın aldığı noodle, bir avuç yemekten başka bir
şey değildi. Halbuki bir tabak + içeceğe ödediğimiz parayla, bir fastfood
restoranında 3 menü alabilirdik!
Diğer yemekleri nasıldır
bilemeyeceğim; ancak kurumantılarının berbat olduğuna değinmeden edemeyeceğim.
Nohut gibi takır takır, tabağı bile doldurmayan birkaç parça mantının yanında
ufacık bir reçel/sos kabına koyulmuş bir market yoğurdu getirildi. Bundan çok
daha ucuz bir fiyata, çok daha iyi bir mekân olan Valonia’da tattığım mantıda halis
muhlis süzme yoğurt vardı.
Miktar olarak 1 yemek
kaşığına denk gelen yoğurt elbette ki yemeğin yarısında bitti. Garsondan biraz
daha yoğurt istedim. Yoğurt gecikince yeniden anımsattım. Hırçın bir tonla,
“Tamam beyefendi, ilettim siparişinizi” dendi. İstediğime isteyeceğime pişman
oldum yoğurdu. Biz garsonun tutumuyla hayrete düşmüş, “bu nasıl iştir” diye
düşünürken yoğurt geldi. Biz yemeğimizi bitirdik, sohbetimizi ettik ve vakit
geldi hesabı ödeyip kalkmaya…
Hesap gelince neye
uğradığımızı şaşırdık. İstediğimiz ek yoğurdu hesaba yansıtmışlardı. Ben
öfkeden kudurmuş kasaya yönelirken arkadaşlarım beni durdurdu. Benim tersimin
nasıl pis olduğunu bildikleri için, onlar konuşmak istedi kasada.
Hesabı alan kişiye
derdimizi anlattık. “Aaa çok özür dileriz, bu Kirpi Café’nin kuralı, ekstra
istenen her şeyi hesapta göstermek zorundayız, kusura bakmayın” dediler. Siz bu cümleden ne anlarsınız? Özür dileme,
kusura bakmayın ricası… Doğal olarak geri adım attıklarını sandık ama durum hiç
de öyle değildi. Bir tabak yemekten utanmadan onca para almalarına rağmen bir
kaşık yoğurt için hesaba ekstra 3,5 TL ekleyip, onu da bizden çatır çatır
aldılar. Yoğurdun marketten alınma sıradan bir şey olması da cabası.
Ben Kirpi Café’nin notunu
bu olayla verdim. Bir daha asla gitmem. Koşuyolu’ndaki rakiplerinden biraz ders
almalılar. İkramlarıyla müşterisinin gönlünü fetheden yerler dururken neden
böyle bir yeri tercih edeyim ki?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder