Blogumda bugüne kadar hep
gördüğüm şehirleri, ziyaret ettiğim turistik yerleri yazdım. Yeme içme
mekânlarıyla ilgili yazı yazma fikri ise bir sabah Kaymakçı Pando’da keyifli bir
kahvaltı yaparken aklıma düştü.
Kaymakçı Pando’nun yerini,
öğrenciliğimin ilk dönemlerinde keşfettim. Gerek tek başıma, gerek
arkadaşlarımla topluca pek çok kez geldim buraya. Bu defa, kardeşimi alıp gittim
Pando Amca’ya.
Nerede bu Pando Kaymak?
Dışı son derece sade ve dükkânı fark etmek güç |
Pando Kaymak, Beşiktaş’ta
Çarşı içinde bulunuyor. (Mumcu Bakkal Sk. No:5) Beşiktaş Meydan’dan nasıl gidileceğini
kabaca tarif edeyim: Barbaros Bulvarı üzerindeyseniz, çarşıya giren ilk yola (Hasfırın
Caddesi) sapın. Ziraat Bankası’na varana dek yürüyün. Yol kıvrımını takiple yine
düz devam edeceksiniz. Balıkpazarını geçince dörtyolda kartal heykeline
varacaksınız. Birkaç adım ötede önünüzde
bulacaksınız mavi camekânlı kaymakçıyı. Sahil tarafındaysanız, Deniz Müzesi’nin
karşısındaki Alkım Kitabevi’ni bilirsiniz. Hemen yanındaki caddeyi dümdüz takip
edin. Sağdan üçüncü sokakta!
Pando Kaymak’ın başka
hiçbir yerde şubesi yok. Şatafatlı neon ışıklarla müşterisini çekmeye çalışan
büyük markalar inat, mavi doğramalı yalın camekânıyla yıllara meydan okuyor.
Camekânın brandası üzerinde “Kuruluş 1895” ibaresi var.
Pando Amca, yani Pando
Şestakof aslen Bulgar. Osmanlı dönemi İstanbul’unun çokkültürlü toplum
yapısının son temsilcileriden. Dükkânı dededen kalma. Uzun yıllardır eşi ve
oğluyla işletiyor burayı. Oğlunu da sayarsak 4 kuşaktır Beşiktaş’ta bu işi
yapıyorlar.
Huysuz ihtiyar mı, ton ton dede mi?
Bu adam huysuz mu şimdi, siz söyleyin! |
İnternetteki forumlarda,
sözlüklerde “Pando amca huysuzdur, aksidir” demelerine bakmayın. Tanıdıklarına
karşı çok hoşsohbettir. Ama tanımadıklarına biraz mesafeli, biraz soğuk
konuştuğunu yadsıyamam. Tanımadığımız, göz aşinalığımızın olmadığı insanlara
hepimiz biraz mesafeli değil miyiz zaten?
Pando Amca’nın keyfi
yerindeyse, her defasında babasından ve dedesinden özlemle, övünçle söz eder.
Duvarda, başköşeye astığı resimlerini gösterir. Kendi askerlik resimlerini de
atlamaz. Yıllar yılı dedesinin ve babasının bu müesseseden saraya süt, yoğurt,
kaymak verdiklerini anlatır. Henüz küçücük bir çocukken Dolmabahçe’ye kaymak
götürdüğünde Atatürk’le karşılaştığını, Atatürk’ün başını okşadığını anlatır.
Kim bilir kaç kez dinledim bu hikâyeleri onun ağzından…
Dışarıdan bakınca dökük,
salaş bir yer gibi görünür Pando Amca’nın yeri. Ama müdavimleri arasında benim
gibi öğrenciler de bulunur, Çarşı’da çalışan bir kasiyer de, 6-7 bin lira
aylıkla çalışan müdürler, amirler de... Çünkü İstanbul’da onun kaymağının,
balının, sütünün bir eşinin daha olmadığını bilirler. İçeride iki-üç masa,
dışarıda bir-iki masa… Pando’nun yeri hepi topu bu kadar. Bazen insanlar kapıda
kuyruk oluyor, masa boşalmasını bekliyor. Çalışan sayısı az, müşteri çok olunca
yetişmeleri biraz güç oluyor. Siz boş bulduğunuz bir masaya kıvrılıyorsunuz ve
çalışanlardan biri siparişinizi almak için ilk fırsatta yanınıza geliyor.
Gecikme olursa homurdanmayın. Bu dükkânın raconu bu. Kim önce gelmiş, kim sonra
gelmiş, kimden önce sipariş alınacak, kim ne kadar hesap ödeyecek, Pando Amca
oturduğu yerden dikkatle takip ediyor ve hesaplıyor. Arada müşterilerle hasbıhal
etmeyi ihmal etmiyor.
İşte böyle sipariş
vermeyi beklerken Pando Amca’nın yerini yazma fikri geldi aklıma. Ona
söyleyince bu fikri güldü, alay etti benle: “Beni tanıyan tanıyor, yazsan n’olur
yazmasan n’olur be çocuğum.” Biz gülüşürken, durdu ve ekledi “Zaten kapatacağım
artık dükkânı, ihtiyarladım, yoruldum” dedi. Sanki aile müessesemiz
kapanacakmış gibi üzüldüm duyunca. Yapma etme dedim kendimce ama işe yarar mı
ki? Valla ben inanmıyorum Pando Amca’nın bunca yıllık meşgalesinden vazgeçeceğine.
Ayrılmaz o Çarşı’dan… Vitrinindeki
oyuncak ineklerden... Dükkânının süt kokusundan…
Beşiktaş’ın en ünlüsü
Atatürk, Pando Amca ve babası |
Konuşup gülüşürken,
sipariş sırası bize geldi. Ortaya bir peynirli yumurta, bir kahvaltı tabağı,
iki çay ve tabii ki bir tabak bal-kaymak aldık. Biz yerken Pando Amca anlatmaya
devam etti: “Burayı yazan çoktur, gazetelere dergilere çok çıktım ben. Fotoğrafımı
çekip çekip bir de imza attırıyorlar bana. Bak duvarlara, yurtdışından bile
geldiler…”
Gerçekten de duvarlar
Japonya’dan tutun da İsrail’e kadar bir sürü ülkeden, bir sürü dilde gazete
kupürleriyle doluydu. “Ta Amerika’dan bir şeyler gönderdiler” diyor; “ben
anlamam, iyi yer seçmişler burayı”… İçeri girerken daha önce orada olmayan “tripadvisor”
ve “yelp” çıkartmaları benim de dikkatimi çekmişti. İnternet üzerinde, dünyanın
dört bir yanından binlerce gezginin oylarıyla seçilmiş ve Amerika menşeli bu
sitelerin çıkartmalarını almaya hak kazanmış Pando Kaymak.
Biz bir yandan bal
kaymağımızı silip süpürürken Pando Amca da tek tek duvarlardaki çerçevelerin,
yazıların hikâyelerini anlatıyor. Eliyle işaret ettiği bir resimde eşi Yoanna
Hanım’ı görüyorum. İlk zamanlarda onu da sık sık dükkânda görürdüm. İyi mi diye
soruyorum çekine çekine. O gün evdeymiş. Lafı açılınca eşini de anlatıyor Pando
Amca. Benim Galatasaray Üniversiteli olduğumu duyunca “bizim hanım da Fransız
okulu mezunu” diyor övüne övüne ve ekliyor “Biz zaten etraftaki okullara da süt
yoğurt verirdik!” Bütün Beşiktaş’ın gelmiş geçmiş en ünlü, en büyük sütçüsü
Pando Amca ve ailesi olmalı!
Evvelden Pando Amca ve
ailesi kendi ürünlerini üretirlermiş. Çok büyük bir çiftlikleri ve bilmem kaç
baştan oluşan bir sürüleri varmış. Bugün artık sütü de, kaymağı da dışarıdan
alıyorlar. Hafızam beni yanıltmıyorsa Çekmeköy’de bir mandıradan geldiğini
söylemişti.
Lüksten uzak bir lezzet durağı
Pando amca tezgâhı başında |
İçerisi dediğim gibi çok
küçük. Siparişler arkadaki 2-3 metrekarelik mutfak alanında hazırlanıyor. El
yıkamak için bile bir yer yok. İçeride sürekli menemen ve sucuklu yumurta
piştiği için içerisi biraz havasız. Bizim gibi Pando amcanın hoşsohbetine
kapılıp içeride biraz fazla kalırsanız çıkınca buram buram yemek kokmanız işten
bile değil! İçerinin dekorasyonu da mekânın küçüklüğü ölçüsünde mütevazı.
Duvarlar çerçevelerle dolu. Yılların yorduğu müşteri tezgâhının bir köşesi
kırılmış. Tezgâhın üstünde günlük yumurtalar, kaymak ve ballar teşhir ediliyor.
Pando Amca’nın camekânındaki iki manda tasviri, tezgâhı daha da şirin kılıyor.
Arka duvarda kese kâğıtları ve artık tarihî eser olan fiyat tahtası asılı.
Biz hesabı ödeyip çıkmaya
hazırlanırken. Pando Amca’nın oğlu Sotir “Selamün Aleyküm” diyerek içeri girdi.
Ben şaşkın gözlerle bakarken, Pando Amca da “Aleyküm Selam” diye karşılık verdi.
Gülümseyerek vedalaştım Pando Amca’yla. Tam çıkacakken arkamdan seslendi: “Amerika’dan
gönderdikleri yazıyı da çek!” Çektim ama hiç net çıkmamış. Kusura bakma Pando Amca!
Tripadvisor ve Yelp çıkartmaları |
Gelelim fiyatlara… Pando
Amca’nın dükkânında ben hiçbir şeyin fiyatını bilmem. Hiçbir yerde fiyat
listesi yoktur. Zaten ürünlerin ayrı ayrı bir fiyatı var mıdır ondan bile
kuşkuluyum! Bu dükkânda yemek öncesi fiyatı yalnızca yabancılar sorar. 2-3 kişi
gittiyseniz ödeyeceğiniz fiyat aşağı yukarı 25-30 TL’dir. 4 kişiyseniz bazen
35, bazen 50 TL’lik bir fiyatı kafasından yuvarlayıverir Pando Amca. Yani
kabaca kişibaşı 10 ilâ 15 TL’ye patlar size burası. Ama insanlar neden
hayıflanır bu fiyatlara bilmem. “Lüks” yerlerde bize süsleyerek verdikleri bir
tabağa çok daha fazlasını öderken hiçbirimiz gocunmuyoruz fiyatlardan nedense…
Her şeyin lüks ve
gösterişten ibaret olmadığını anlamak gerek. Pando Kaymak, iki ayda bir
dükkânların el değiştirdiği Beşiktaş’ta 100 yılı devirmiş bir çınar. Kapanması,
tarihe karışması yakın. Hiç değilse bir kere gidin. “Pando Amca’nın kaymağını
yemedim” demezsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder